Max Cohen genç bir matematik dehası. Uzun yıllar boyunca yaptığı çalışmalar sonucunda tabiatın sayısal bir kodlama sistemine sahip olduğunu keşfetmiştir. Kodu çözdüğünde her şeyin bilgisine ulaşacağına inanmış ve bunu bir saplantı haline dönüştürmüştür. Bu yorucu arayış, delilikle dahilik arasında gidip gelmesine sebep olmuş, onu münzevi bir hayata sürüklemiştir. Halüsinasyonlar görmeye başlar, paranoyaklaşır ve sonuca yaklaştığını hissettiğinden kendisinin seçilmiş kişi olduğu düşünür. Şiddetli baş ağrıları ve geçirdiği nöbetlerle fiziksel, yıllardır süren ızdırap verici arayışı ise ruhsal anlamda çöküşün eşiğine getirmiştir onu.
Diğer yandan kabalacı Yahudiler kendisine yanaştığında, Max’in de bir Yahudi olduğunu anlıyoruz ama dindar olmadığını daha doğrusu dinle işi olmadığını öğreniyoruz. Büyük şirketler peşine düştüğünde ise materyalist olmadığını söyleyen bir Max var karşımızda. Görüldüğü üzere Max, ne maddi dünyayla ilgilenmekte ne de uhrevi olanla. Sadece varoluşunu anlamlı kılabilmek istiyor. Amacına ulaştığında ne yapacağına ilişkin hiçbir fikrimiz yok. Bu noktada Max’in meslektaşlarından bir çırpıda ayrıldığını, klasik bir bilim insanı olmadığını söyleyebiliriz. Onun motivasyonu çok daha farklı. Saf bir gaye ile bilinmeyenin bilgisine ulaşabilmek…
Hayatın anlamını aramak
Aslında hepimizin içinde bir Max Cohen gizlidir. İnsanoğlu ezelden beri varoluşunu sorgulamış, hayatın anlamını aramıştır. Hakikate ulaşabilmek için hepimiz farklı metotlar kullanmışız. Bazılarımız felsefeden, bazılarımız dinden, bazılarımız da bilimden medet umarak en büyük sırra erişebilmeyi arzulamışız. Max ise matematiğe dayanarak tez ve hipotezler üretiyor ve anlam arayışında belli bir mesafe katetmeyi başarıyor. Her bilim insanı gibi keşif tutkusuyla yanıp tutuşuyor. Ancak bulacağı sonuç dünyadaki kaosa bir son mu verecektir yoksa daha büyük bir kaosa mı yol açacaktır? İşte bu ikilem Max’in kontrolünü kaybetmesi anlamına geliyor. Bilimin insanlık yararına hizmet etmesi gerektiğini düşünen Max, peşine düşen uluslararası şirketler ve kafayı kabala ile bozmuş dindar Yahudilerden kurtulabilmek ve daha önemlisi sır açığa çıktığında oluşabilecek kargaşanın sorumluluğundan kaçabilmek için bir karar vermesi gerektiğini anlıyor. Bu anlamda Max’in seçimi oldukça önemlidir. Ve vardığı sonuç da bilmediğini bilmenin en iyisi olduğu yönündedir. Huzuru ancak bu gerçeği kabullendiğinde yakalayabilmiştir. Senaryoyu da kalema alan yönetmen Aronofsky, hayatı anlamlı kılanın belki de o arayışın kendisi olduğunu söylemek istemiştir. Peki bir de şöyle düşünelim: Hakikat dediğimiz şey gerçekten bulunmak istiyor mu? İnsanoğlu hayatın anlamına vakıf olduğunda ya bir yığın anlamsızlıkla başbaşa kalırsa? İşte Pi’nin düşündürdüğü sorulardan birkaçı…
Halüsinatif bir yolculuk…
AtBru2JurVI