422 arkadaşım var. Ama yine de yalnızım...
Hergün onlarla konuşuyorum ama hiç biri beni gerçekten tanımıyor.
Sorun aramızda ki mesefeler. Gözlerine değil, ekranda ki isimlere bakmam.
Sosyal dediğimiz bu medya bilgisayarımızı açıp kapılarımızı kapatmamızdan ibaret.
Sahip olduğumuz bütün bu teknoloji bir illüzyon.
Topluluk, birliktelik hissi...
Ama bu illüzyon cihazından uzaklaştığımız da bir zihin bulanıklığı dünyasının içinde buluyoruz kendimizi.
Efendisi olduğumuz teknolojinin köleleri olduğumuz bir dünya.
Ego kibir ve kendini pazarlama dünyası...
En iyi tarafımızı gösterdiğimiz ama duyguları dışarıda bıraktığımız bir dünya...
Paylaştığımız deneyimlerle neredeyse mutlu olmak üzereyiz.
Ama yanımızda biri olmadığında da öyle mi sahidden?
Arkadaşlarınızın yanında olun, onlar da sizin yanınızda olacaklardır.
Ama grup olarak mesajlaşırken kimse yanınızda değildir...
Abartı ve arzu kültürü içindeyiz...
Toplumdan soyutlanmamızın farkında değilmişiz numarası yapıyoruz.
Hayatımızı parlatmak için sıraya dizili kelimelerimiz hazır...
Bizi dinleyen biri var mı farkında bile değiliz.
Yalnızlık bir sorundur, açıklayayım;
Bir kitap okuduğunuzda, resim yaptığınız da, spor yaptığınızda üretkensinizdir ve varsınızdır. Uyanıksınızddır ve zamanınızı ona ayırıyorsunuz dur..
Klabalık içindeyken kendinizi yalnız hissettiğinizde ellerinizi başının arkasına koyun ve telefonunuzdan uzaklaşın...
Adres defterinize yada, telefonunuzun menüsüne ihtiyacınız yok. Biriyle konuşun gitsin.
Klabalık bir tren istasyonunda ki sessizliğe katlanamıyorum. Deli zannedilme korkusundan dolayı kimse konuşmuyor...
Asosyal olmaktayız. Artık birine bağlanma ve gözlerinin içine bakma ihtiyacımızı karşılayamıyoruz.
Tablet kullanmadan çocuğunuzla gizel bir vakit geçiremiyorsan "dünyanın en iyi babası olman biraz zor."
Ben çocukken eve hiç girmezdim... Dışarıda arkadaşlarımla bisiklete biner, spor ayakkabılarımla koşturur, ağaçlara tırmanırdım.
Şimdi ki ufaklıklar o kaar uysal ki beni ürkütüyorlar.
Dışarıda hiç çocuk görmüyorum, salıncaklar bomboş...
Açık havada oynanan oyunların hiç biri yok artık.
Geri zekalı bir nesi olduk. Akıllı telefonlar ve aptal insanlar...
Telefondan kafanı kaldır, monitörünü kapat.
Etrafındakilere bir bak! Gününü en iyi şekilde değerlendir. Gerçek hayatı tek bir iletişim bile sana farklı gösterecektir.
Rüyalarındayken gerçeğe dönüşen bir kıza yüzük alabilmek için bilgisayarını sattığın anda orada ol...
Aile olmaya ilk karar verdiğiniz anda ve kızını ilk kucağına alışında, yeniden aşık oluğun anda, geceleri seni uyutmadığında, kızın yuvadan uçarken gözyaşlarını sildiğin anda, kızın kucağında oğluyla geri döndüğünde ve sen torununu kucaklayıp yaşlandığını hissettiğinde, yaşamına dikkatini verdiğinde elde ettiklerini fark ettiğinde, o cihazın başında vaktini hasrcamadığın için ne kadar minnettar olduğunu farkettiğinde, karının elini tuttuğunda, o da sana kalbinin son atışları esnasında, kendisini yolda durduran o çocukla karşılaştığı için ne kadar şanslı olduğunu fısıldarken orada ol...
.... Ama bunların hiç biri yaşanmadı. Çünkü sen telefonuna bakarken çok meşguldün, kaçırdığın fırsatları göremedin.
O yüzden kafanı kaldır, ekranı kapat.
Sona erecek olan bir varlığımız ve sınırlı sayıda günlerimiz var.
Ağa takılı kalma, sonun geldiğinde pişmanlıktan daha kötü bir his yaşayamazsın...
Bu makinenin bir parçaşı olduğum için ben de suçluyum.
Duyulduğumuz ama görülmediğimiz, konuşmayıp yazdığımız, dinlemeyip okuduğumuz, göz teması yaşamadığımız saatler geçiriyoruz.
Hayata kendini ada. İnsanlara facebook beğenisi değil sevgini ver...
Kafanı kaldır, ekranı kapat!
Bu videoyu izlemeyi, yazıyı okumayı bırak, hayatı sanal olmayan bir şekilde yaşa.