Dedesi Fatih, oğlu Kanuni idi... Sekiz sene boyunca Osmanlı tahtında fırtınalar estirmişti. Devlete ihaneti ve görev ihmallerini asla affetmezdi. Henüz Şehzade olarak Trabzon'da Vali iken, Doğu'dan gelen Şah İsmail tehlikesini görmüş ve tahtı babası 2. Bayezid'den devralır almaz ilk iş Şah İsmail üzerine 1514'te sefer açmıştı. Çaldıran'da Şah İsmail'i perişan ettikten sonra, Mercidabık ve Ridaniye zaferleri ile 1514 - 1517 arası üç büyük meydan muharebesini peşpeşe kazanmıştı. İki sene iki ay süren Mısır seferi ile Osmanlı tarihinin en uzun süren seferine imza atmıştı. Bu sefer sırasında kimselerin geçmeye cesaret edemediği Sina Çölü'nü geçmişti. Selim Han bu çölü geçerken bir mucize ile yağmur yağmış, Peygamber Efendimizi önünde yürürken görmüş ve atından inerek onu takip etmişti. Ne olduğunu anlamayan paşaların Selim Han'a neden yürüdüğünü sorması üzerine, herkes gerçeği anlamış ve tüm ordu bu şekilde çölü geçmişti. Sina Çölü geçerken yaşananlar bir mucizedir. Sekiz seneden sınırları iki buçuk kat büyütmüştü. Avrupa'ya sefer açma fırsatı olmamasına rağmen büyük bir korku salmıştı. Hilafet ve kutsal emanetler İstanbul'a onun sayesinde gelmişti. Çok sert bir padişahtı. Ona Vezir olmak çok zor ve stresli bir görevdi. Devrinde bunu anlatan, herhangi bir iş için birine kızan birisinin, kızdığı kişiye " Sultan Selim'e Vezir olasın " şeklindeki sözü bunu gösteren meşhur bir sözdü. Çok mütevazi idi. O kadar ki, Mısır seferi sonrası İstanbul'a döndüğünde kendisini karşılamak için bekleyen binlerce kişiden utanmış ve gece gizlice saraya girmişti. Geceleri mutlaka kitap okurdu. Büyük merasimler hariç, çok sade giyinir ve paşaların da böyle olmasını isterdi. Yemekleri mütevazi idi ve sadeliğinin işareti olarak tahta kaşıkla yerdi. 1520' de yeni bir sefere çıkmışken vefat ettiğinde; oğlu Kanuni'ye dünyanın en güçlü ordusunu, mükemmel bir kadro ile hazinesi dolup taşmış olan dünyanın bir numaralı devletini bırakmıştı...