BU SUALI OZUMUZE VERMEYIMIZ DOGRU OLMAZMI?
49/HUCURÂT-12
Ey âmenû olanlar! Zandan çok sakının. Muhakkak ki bazı zanlar günahtır. Ve tecessüs etmeyin (merak edip insanların hatalarını araştırmayın). Sizin bir kısmınız diğerlerinin dedikodusunu yapmasın. Hiç sizden biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? Elbette ondan tiksinirsiniz. Ve Allah'a karşı takva sahibi olunuz. Muhakkak ki Allah, tövbeleri kabul eden ve Rahîm olandır.
"Zan'dan çok sakının ve bu günahı işlemeyin, zan günahtır. İnsanların yaptıklarını merak etmeyin. Dedikodu yapmayın. Dedikodu yapmak ölmüş bir kardeşinizin etini yemek gibidir. Elbette tiksinirsiniz, yemezsiniz. Allah'a ulaşmayı dileyin ki Allah'a karşı takva sahibi olasınız." buyruluyor. Allah'a ulaşmayı dilemedikçe hiç kimse takva sahibi olamaz. Hata işleyen mutlaka tövbe etmelidir. Allah tövbeleri kabul eder ve merhamet eder ve Rahîm esmasıyla tecelli eder.
24/NÛR-14
Eğer dünya ve ahirette Allah'ın rahmeti ve fazlı sizin üzerinize olmasaydı, içine daldığınız şeyden (iftiradan, dedikodudan) dolayı size mutlaka büyük azap dokunurdu.
İftirayı atanlar için iftira sebebiyle; ötekiler de iftiracıyı yalanlayacakları yerde kendi aralarında dedikodu yapmaları dolayısıyla Allahû Tealâ: "Allah'ın rahmeti ve fazlı dünyada da ahirette de sizin üzerinizedir. Böyle olmasaydı size mutlaka büyük azap dokunurdu." buyurmaktadır.
Dedikodu, Allahû Tealâ tarafından kesinlikle önlenmiştir. Gıybet, başkası hakkında konuşmak ama onu kötülememektir. Gıybet, duyan kişinin negatif etkilenmeyeceği şeylerdir. Dedikodu ise başkaları hakkında, duyan kişinin negatif etkileneceği şeyler söylemektir. Yapılmış olan, olmuş olan ama o kişi duyarsa onun üzülebileceği şeyler... Daha ötesine geçelim. İnsanlar bir günah işlemedikleri halde başkalarına günah işlemiş gibi aktarılırsa bunun adı gıybeti de dedikoduyu da aşar. Bu iftiradır. Allahû Tealâ dedikodunun dahi Allah katında cezası olduğunu ifade etmektedir.
Allahû Tealâ, sahâbenin bu dedikoduyu yapmalarına rağmen Allah'ın rahmeti ve fazlı sebebiyle, kazandıkları rakamların fazla olduğunu ve buradan kaybettiklerini telâfi ettiğini ifade etmektedir.
Sahâbe zikir yapıyordu, günahları örtülmüş ve sevaba çevrilmişti. Allah'ın fazlı ve rahmeti sebebiyle büyük ecir kazanmışlardı. Buradaki kayıp büyük olmakla beraber kazandıkları, o kaybın ötesinde görünüyor.
17/İSRÂ-1
Kim hidayete erdiyse, sadece kendi nefsi için (nefsini tezkiye ettiği için) hidayete erer. Öyleyse kim dalâlette ise sorumluluğu sadece kendi üzerinde olarak dalâlette kalır. Yük taşıyan (günahı yüklenen) bir kimse, bir başkasının yükünü (günahını) yüklenmez. Ve Biz, bir resûl göndermedikçe azap edici olmadık.
"Kim hidayete ermişse sadece kendi nefsi için hidayete erer." (İsra-15)
"Kim nefsini tezkiye etmişse kendi nefsi için tezkiye olmuştur." (Fatır-18)
Kim hidayete erdiyse sadece nefsi için, nefsini tezkiye ettiği için hidayete erer. Dalâlette olanın ise sorumluluğu sadece kendi üzerinde olarak dalâlette kalır. Yük taşıyan günahı yüklenen bir kimse, bir başkasının günahını yüklenmez. Herkes kendi günahını yüklenmek mecburiyetindedir.
Öyleyse muhtevada nefs tezkiye edilmedikçe hidayet söz konusu değildir. Bir insanın ruhunu Allah'a ulaştırabilmesi nefsinin kalbinde %51 nur birikmedikçe mümkün değildir.
35/FÂTIR-18:
Ve yük taşıyan birisi (bir günahkâr) başka birinin yükünü (günahını) yüklenmez. Eğer ağır yüklü kimse, onu (günahlarını) yüklenmeye (başkasını) çağırsa bile ondan hiçbir şey yükletilmez, onun yakını olsa dahi. Sen ancak gaybte Rabbine huşû duyanları ve namazı ikame edenleri uyarırsın. Ve kim tezkiye olursa (nefsini tezkiye ederse), o taktirde bunu sadece kendi nefsi için yapar. Ve dönüş (varış) Allah'adır (Nefs tezkiyesi ile ruh Allah'a döner, ulaşır).
39/ZUMER-7
Eğer inkâr ederseniz, muhakkak ki Allah, sizden Gani'dir (size ihtiyacı yoktur). Ve O, kulları konusunda küfre razı olmaz. Ve eğer şükrederseniz sizden razı olur. (Hiç)bir günahkâr, diğerinin (başkasının) günahını yüklenmez. Sonra dönüşünüz Rabbinizedir. Böylece size yapmış olduklarınızı haber verecek. Muhakkak ki O, sinelerde olanı bilendir.
Allahû Tealâ inkârdan hoşlanmaz. Bazı insanlar Allah'ı ve Kur'ân'ın temel hükümlerini inkâr ederler: "Allah'a insan ruhunun ulaşması diye bir şey olamaz. Allah ulaşılmazdır. Allah görülmezdir." derler. Bu insanlar, Allah'ın Kendisi için söylediklerinin tam tersini hiç çekinmeden, en rahat şekilde söylerler. Bunlar küfür olduğu cihetle Allahû Tealâ kullarının küfrüne razı olmaz. Allah herkesi çok sever ve şükredenlerden razı olur. Allahû Tealâ, İnsan Suresinin 3. âyet-i kerimesinde diyor ki:
76/İNSÂN (DEHR)-3:
Muhakkak ki Biz, onu (Allah'a ulaştıran) yola hidayet ettik. Fakat o, ya (Allah'a ulaşmayı diler) şükreden olur, ya da (Allah'a ulaşmayı dilemez) küfreden olur.
"Şükrederseniz Allah sizden razı olur" ifadesi Allah'a ulaşmayı dileyenlerin durumunu anlatmaktadır. Kişi Allah'a ulaşmayı dilediği anda 1. Sıratı Mustakîm'in üzerindedir ve şükredenlerdendir. Allah'a ulaşmayı dilemeyenlerse, dilemedikleri sürece hep küfredenlerden olarak kalmaya mahkûmdurlar.
İnsanlar, başka insanların günahlarını yüklenemezler ama başka insanları cehenneme sürükledikleri için Allah onların günahlarını artırır. Cehenneme sürükledikleri insanların günahlarından onlara da yazılır. Kim birilerini hidayete ulaşması için razı eder de o kişi Allah'a ulaşmayı dilerse, kişinin kazandıklarından bir kısmı, onu yola ulaştırmaya vesile olana da verilir. Kim de başkasının dalâletine sebebiyet verirse, hidayette olan bir insanı dalâlete düşmeye zorlarsa, o zaman da dalâlete düşenin veya dalâlette olanın hidayete ulaşmasına mani olunduğu için hidayete ulaşamayan kişinin günahlarından onu dalâlette bırakana da yazılır. Günahların da sevapların da yüklenmesi söz konusudur. Fakat buradaki mânâ birisinin günahını sıfıra indirerek günahını bir başkasına yüklemek hiçbir zaman olmaz. O kişinin günahları gene yerinde kalır.
Ruhun ölümden sonra Allah'a dönüşünden bahsedilmektedir. Ölümle beraber bütün hayat filmi gösterilir. Böylece kişiye, yapmış oldukları haber verilir.
Allah herkesin sinesinde olanı, kalbinde ne olduğunu bilir ve "Bu kulum Allah'a ulaşmayı dileyecek mi dilemeyecek mi?" diye hep kalbe bakar. Kalbinizde böyle bir talep var mı oluşmuş mu; yoksa yok mu hiç oluşmayacak mı Allahû Tealâ bununla ilişkilidir.
Присоединяйтесь к ОК, чтобы подписаться на группу и комментировать публикации.
Комментарии 1