www.turkiyat.selcuk.edu.tr/pdfdergi/s28/icindekiler.pdf); dâ (dağ), yâmur (yağmur), bμ (bir), şê (şey), çare (çâre)gibi. (Köktekin, 2007: 1-9-6); irmaġ-(ırmak), görbız (bazen görbüz) (gürbüz), zeman (zaman), yetak (yatak), gorgü (görgü), çepa (çapa) gibi (Köktekin, 2007: 1-9); zalım (zalim), birez (biraz), ezen (ezan), kirez (kiraz), camal (cemal), cavaz (cevaz) gibi (Köktekin, 2007: 1-9-6); Uyunca (uyuyunca), yenden (yeniden), içerde (içeride), içerye (içeriye), dakka (dakika), Hatce (Hatice), ahret (ahiret), şurda (şurada), kapsı (kapısı), böycek (büyücek), muşevre (müşavere), carye (cariye) gibi (Köktekin, 2007: 1-9-6); Urus (Rus), Urum (Rum), ilimon (limon), iraf (raf), irazi (razı), ilazım (lazım) inamaz (namaz) gibi (Köktekin, 2007: 1-9); buryá, éhtiyar, vér, (hėşbise “hiçbir şey”, ėle “oyle”, gėne “yine”, bėle“böyle”, ėşik “eşik”, pėndir “peynir”, tėşi “teşi”, yanė “yani”, ėy“iyi”, gėri “geri”, yėr “yer”, ėlçi “elçi”, ėḫtiyar “ihtiyar”, ėylik“iyilik”, ėklim “iklim”, gėm “gem”, pėşgir “peşkir”, dė-, vėr-, ėt-, ėyle-, yė-, gėt-“git-”, gės-“geç-”, gėç-, (Kavaklıçeşme, 2010: 135 vd; Erdem-Gül, 2006: 111-148) örneklerinde olduğu gibi) ünlüsü ile karşılaşıyoruz. Türkiye Türkçesi aydın konuşmasında kullanılan bazı i ünlülü kelimelerin Karapapah-Terekeme ağzında kapalı é olarak boğumlandığı; özellikle yabancı dillerden giren kelimelerde de a ünlüsünün kapalı á olarak boğumlandığı görülmektedir. Éylik (iyilik), éklim (iklim, ülke), bétti (bitti); álim, áşiret, ácayip gibi (Köktekin, 2007: 1-9-6); Mejbur (mecbur), göştü (göçtü), patişah (padişah), tehnif (teklif), esgi (eski), fegir (fakir), sahla (sakla), indi (şimdi), gılıc (kılıç), heç (hiç), eşih (eşik), helg (halk), zerel (zarar). Karapapah-Terekeme ağzında pek çok ünsüz değişmeye uğramıştır. Gara (kara)’yı k>g’ye, gemer (kemer)’i k>g’ye, heggel (heykel)’i y>g’ye, mimber (minber)’i n>m’ye, ğadın (kadın)’ı k>ğ’ye, yohlama (yoklama)’yı k>h’ye, deneke (teneke)’yi t>d’ye, garbuz (karpuz)’u p>b’ye, mejlis (meclis)’i c>j’ye, uşah (uçak)’ı ç>ş’ye, nefeş (nefes)i s>ş’ye, savuk (soğuk)u ğ>v’ye, güleş (güreş)’i r>l’ye, pud (put)’u t>d’ye, B/p: pit (bit), pozul (bozul), pütün (bütün), b/m: mana (bana), min (bin), d/t: tökül (dökül), tükan (dükkan), g/k: könül (gönül), keş (geç), k/g: gul (kul), gulah (kulak), gıbla (kıble), gesebe (kasaba), İrbaham (İbrahim), gılba (kıble), surfa (sofra), örgen (öğren) örnek olarak verebiliriz (Köktekin, 2007: 1-9); söle (söyle), pelevan (pehlivan), abdis (abdest), atmişbiş (altmış beş), kânı (kağnı), dâ (dağ), gêik (geyik), ğâve (kahve), dîle (dinle), ânat (anlat), ğah (kalk) ildiz (yıldız), penir (peynir) gibi. Örnekleri artırmak mümkündür (Köktekin, 2007: 1-9); elibin (elli bin), cenet (cennet), cehnem (cehennem), kube (kubbe). Yöre ağzında ünsüz benzeşmesi olayının yaygın olduğunu görmekteyiz. Gössüz (gözsüz), gessin (gezsin), bimbaşı (binbaşı) gibi. Benzeşmenin yanında aykırılaşmaya da rastlanmaktadır. dilçi (dilci), yalançı (yalancı), bakdı (baktı), etdi (etti), içdi (içti) gibi (Köktekin, 2007: 1-9); helbet (elbet), yaldatdı (aldattı), ehtikat (itikat), ilkindi (ikindi), şimdik (şimdi), çıhıncah (çıkınca), oysam (oysa), pekalen (pekala) gibi (Köktekin, 2007: 1-9); igit “yiğit”, ilan “yılan”, urek “yurek”, ud-“yut-“, ildırım yıldırım”, it-“yit-”, uz-“yuz-”,üsgel-“yükselmek); döylör, üydörüx, tutor gibi; oddamal<odlamak “ateşlemek, yakmak, tutuşturmak”; daddı<dadlı<tadlı>tatlı.; dirrik<dirlik’canlılık, bostan.; bava, çovan, xavar, livas, divi, çivin, savax, şavalıt, baja, geje, bajı, ajıx vb; piter, putax, pirġadir, pıçax, pişmiş, tux, tustax, tukan, tıfar/tufar gibi; otta<otla-; hasatta<hasatla’ kolaylaşmak, hafiflemek’ (Daşdemir, 2009: 13)[5], tl<td benzeŞmesi: l ile başlayan eklerin t ile biten kelimelerden sonra d<l değişimine uğramasıdır. Bölge ağzında bu benzeşmenin örnekleri şöyle görülmektedir: zehmet+der. Çeḫdiğimiz zeḫmetder galar dünyada. Bereket+di, Deyir ″bereketdi osun. ″ (Diyor ki ″bereketli olsun″ Daşdemir, 2009: 13); tapbaca<tapmaca; pişmişder<bişmişler; guşduk<kuşluk; özderine<özlerine; gızdar<kızlar; gizdin<gizlin’gizlinl>ll: buller<bunlar; mulla-molla<far. monlyl>ll: elleyi<eyleyip (Caferoğlu, 1958: 1-11); afarardı, tafım “bulayım”, öferdi, vāfuri “vapuru”. p>f değişmesi, şu örnekte hece sonunda meydana gelir: sefdim “serptim”. Bu değişme, Göktepe ve Torpakala köylerinde öğrenilen geçmiş zaman ekinde hece sonunda ortaya çıkar: yağmıyıfdı “yağmamış”, gédifsen, gétmiyifsen, (Şiraliyev, 1962: 87, 93’te tafşırığım, şafġa, ġulf, turf, saf, if; Ercilasun, 1983: 115’te tof, şafġa, çekif, ehbaflığa); savā< (Ar) ṣabāḥ (Daşdemir, 2009: 13); olajax<olacaq, ġırajaxlar<kıracaklar. Bunun yanında, diğer c ile kullanılan kelimelerde de yaygın olarak görülmektedir: ġoja<qoca ˝ihtiyar˝, tapbaja<tapmaca˝bilmece˝, hojaldan<hocalı’dan ˝Hocalı’dan˝, balaja<balaca ˝küçük˝, bujağı<bucağı. Sözü edilen ses hadisesine, Türkiye’de, Terekeme ağızlarında da rastlamak mümkündür (Ercilasun, 1983: 113; Karaman, 2005: 127 vd).; muhakgah (muhakkak), sekgiz (sekiz), bitdi (bitti) gibi.; atmirsan? “atmıyor musun?”, mezun olacaḫsan? “mezun olacak mısın?”, gėdirsen? “gidiyor musun?”, görmürsen? “görmüyor musun”, yapdız? “yaptınız mı” Efendioğlu, 2009: 808-841); reḥmet “rahmet”, Eḥmed “Ahmet”, Enteb “Antep”, ġelb “kalp”, ḫeste “hasta”, eferim “aferin”, hereket “hareket”, Feḫri“Fahri”, Mehemmed “Muhammet”, eceb “acep”, ġeḥve “kahve”, meḥelle “mahalle”, deġġe “dakika”, veḥsi “vahşi”, ġeder “kader”, eşgere “aşikâre”, söḫbet “sohbet”, ġezete “gazete” Efendioğlu, 2009: 808-841).
E. Derleme Yapılan Yer: Muş İli Bulanık İlçesi.
F. Derlenen Metinlerin Genel Olarak Konular
Ümitsizlik, ayrılık, sevgi, yar, aşk, halk mahnısı, ana, baba, kardeş eş yitimi, yoksulluk, kaderine, dostluk, evlat sevgisi, çile, emek, fedakârlık, ninni, ahlak, ar, namus, iffet ve hayâ, vatan ve sıla hasreti.
G. Derleme Yapılan Kaynak Kişiler Hakkında Kısa Bilgi
Bedrettin Kemaloğlu: 1937 yılında Bulanık’ta dünyaya gelmiştir. Gebze’de yaşamaktadır. İlkokul mezunudur. Bulanık Pancar Bölge Şefliğinden emeklidir.
Hatice (Münevver) Kemaloğlu: 1943, Muş-Bulanık. Eğitimsiz. Ev hanımıdır. Gebze’de yaşamaktadır.
Ümmiye Doğan: Muş-Bulanık, Bedrettin Kemaloğlu’nun ablasıdır. Okur-yazar. Ev hanımıdır. Antalya’da yaşamaktadır.
H. Terekeme (Karapapak) Türklerinin Sözlü Edebiyatı
Manilerin konuları, yaşamla ilgilidir ve yaşamla başlayan, onunla devam edecek bu temelin başında sevgi ön plandadır. Manilerde vefasızlık, kıskançlık, kadere isyan, ölüm, evlenme ve başka sosyal konular da işlenmektedir.”Mahnı lirik şiirin en eski nüvelerinden biri ve ezgiyle okunmak için yaratılmış şiirdir. Eski zamanlarda mahnının halk tarafından çoğu zaman musiki ve raksla kırılmaz şekilde bağlı olduğunu, musiki ve raksın birleşimiyle ya iş zamanı, ya dini ve maişet merasimlerinde ya da el bayramlarında ifa olunduğunu ve halkın mahnı anlayışında merasim ve gayrı-merasim mahnılarından ibaret iki türe rast gelindiğini ifade etmiştir (Mirahmedov,1998: 122-123). Mahnı halkın kalbidir, halkın maneviyatı, dâhili âlemi, fikri, hissi, ıstırapları, sevinç ve kederidir. Mahnılara göre halkın hayat tarzını toyunu, yasını, mübarizesini, muayyenleştirmek mümkündür. Mahnılar, ihtimaldir ki, halkın ilk yaratıcılık numuneleridir (Efendiyev, 1981: 154). Azerbaycan, İran ve Irak’ta yaşayan Türkler arasında “mani” terimine karşılık olarak “bayatı” ya da birkaç ağız farklılığıyla “mahnı” adının kullanıldığını görmekteyiz. Ancak bu iki adlandırma arasındaki farklılık sadece sözcük düzeyinde kalmamıştır. Bayatılar, Azerbaycan halk edebiyatı içerisinde hem âşık şiirinde hem de klasik ve çağdaş şiirde yaratıcıları belirli olan bir tür olarak da görülmüş, diğer yandan mahnılar ise dans ve ezgiyle bütünleşmiş yönüyle anonim ürünler olarak ön plana çıkmıştır. Mahnılar daha ziyade Türkiye Türklerinin adlandırmasında kullanılan türküye karşılık gelmektedir(Yolcu, 2012: 38-49). Bayatı kelimesinin etimolojisinin çeşitli yorumları vardır. Bazı bilim adamları bayatının boyat (eski) sözünden alındığını, bazıları ise onun totemizmle ilgili olduğunu öne sürmektedirler. Azerbaycan Halk Bilimi araştırmacısı olan Salman Mumtaz da bayatı sözünün kökeninin, Oğuz Han’ın torununun adı ile bağlantılı olduğunu söylemektedir (Mumtaz, “Bayat” kəlməsi…: Q-32/570; Mumtaz, Azərbaycan Bayatlarından…: Q-8/183). Bayatı (Mani) form ve şekil özelliklerine göre şiir türlerinden ayrılmaktadır. Bayatılarda birinci, ikinci ve dördüncü dizeler kafiyeli, üçüncü dize ise
Присоединяйтесь к ОК, чтобы подписаться на группу и комментировать публикации.
Нет комментариев